MALİ MÜŞAVİRLİK MESLEĞİNİN KIRILMA NOKTASI
I.GİRİŞ
“İnsanların kayıtsızlığını ve miskinliğini görünce onlar için
kendimi feda etmeye değmeyeceğine karar verdim.
Onları uyandırıp gözlerini açmaya çalıştım bir süre.
Sence halkın ezici çoğunluğu hakikatin ne olduğuna
aldırıyor mu ? Umurlarında bile değil ! sadece rahat bırakılmak ve hayal
güçlerini besleyecek masallarla kandırılmak istiyorlar.
Peki ya Adalet?”[1]
II. BAKIŞ AÇISI
“Cardona
Köyü’ndeki komşularının bakış açısına göre, yaz kış aynı elbiseyle dolaşan Toto
Zaugg müthiş bir insandı: Toto asla soğuk almaz, diyorlardı. Toto bir şey
demiyordu. Soğuk alıyordu. Alamadığı şey paltoydu.”
İnsanlar olayları ve kavramları, sahip
olduğu dünya görüşü, hayat tecrübesi, kültür, yaş, cinsiyet, ruh hali ve
benzeri kişisel özelikleri çerçevesinde değerlendirir ve yorumlarlar. Buna
kısaca “bakış açısı” diyebiliriz.
Bu neden dolayı aynı olay veya aynı kavram bir kişi için umut ve mutluluğu ifade
ederken, bir başka kişi için ise tam tersi umutsuzluğu ve mutlusuzluğu ifade
edebiliyor. İşte tam burada içerisinde bulunduğumuz ruh hali, kişisel
özelliklerimiz ve hayat tecrübemiz devreye
girip bakış açımızı doğrudan
etkilemektedir.
Uruguaylı
gazeteci, yazar
Eduardo Germán Hughes Galeano göre;
Baykuşun, yarasanın, bohemin, ve hırsızın bakış
açısına göre gün batımı kahvaltı saatidir. Yağmur turist için bir
talihsizliktir, köylü için iyi haberdir. Yerli halkın bakış açısına
göre, turist görülesi bir şeydir. Karayip yerlilerinin bakış
açısına göre, tüylü şapkası ve kırmızı kadife ceketiyle Kristof Kolombo bu zamana
kadar görülmemiş boyutlarda bir papağandı. Güney’in bakış açısına göre,
Kuzey’in yazı kıştır. Bir solucanın bakış açısına göre, bir spagetti
tabağı orjidir. Hinduların kutsal bir inek gördüğü yerde, başkaları koca
bir hamburger görür. Hipokrat’ın, Galeno’nun, Maimônides’in ve
Paracelso’nun bakış açısına göre, hazımsızlık diye bir hastalık vardı, ama
açlık diye bir hastalık yoktu.
III. ELEŞTİRİ ÜZERİNE
Ellerimizde şarap kadehlerimiz, harika bir
şömine başındayız. Şarabımız
ağımızda buruk bir tat bırakıyor. Entelektüel zırhımız bedenimizi sımsıkı sarmış. Tabi ki
egomuz hemen yanımızda şöminenin kenarına usulca uzanmış. Ve başladık Anadolu’nun
acılarını yazmaya gidip görmedik, yaşamadık ve ayaklarımız saplanmadı çamura
ama bizim için önemli değil. İçi
doldurulmuş entelektüel yapımız ve şımartarak büyüttüğümüz egolarımız bize
yeter.
Ağızları
beyninden büyük insanlarla tanışmak, ve
onların hiç dinlemeden, görmeden kanarcasına
eleştirmesini izlemek. Aslında doğruluğu önemli değil ya da ne anlatmak istediğimiz amacımız karşı tarafın
hisselerini parçalamak. Amaçsızca, cahilliğimizin verdiği cüretle, okumak,
yazmak, ya da dinlemek hiç önemli değil. Dedim ya amacımız karşı
tarafı susturmak, kırmak parçalamak.
Yukarıda
bahsettiğimiz karakteristik yapı günlük hayatta karşılaşacağımız iki tip insan modelidir. İkisinin de yaşam tarzları düşünceleri farklı
olsa da ortak noktaları aynı “eleştirmek”. Ancak görmeden, dokunmadan,
bilmeden, okumadan eleştirmek. İkisinin de efendileri var. Birinki entelektüelizm
ve egosu iken diğerinin ki ise cehaletidir.
Eleştirinin
doğasında fedakarlık ve sabır vardır. Eleştirdiğiniz en ufak bir yazı ve
düşünce aslında günlerce, aylarca verilen emeğin ürünüdür. Yoğrulmuş, işlenmiş
ve içerisine gizli anlamlar
yüklenmiştir. Tanımadan, anlamadan, bilmeden yapılan eleştiri size “Aptal” sıfatını
yerleştirmekten başka hiçbir işe yaramaz.
IV EGO
Ego en
kötü özgüven hile bazıdır. Egodan daha kötüsünü hayal bile edemeyiz. Çünkü onu
göremezsiniz. En büyük düzmecede yerini alır. Sorun egonun bakacağınız son
yerde olmasıdır. Kendi içinizde. Düşünceleri senin düşüncelerin gibi gösterir.
Gerçek duygularınız gibi hissettirir. Egolarını koruma ihtiyacı duyan insanlar
sınır tanımazlar, yalan söyler hile yapar çalar ve öldürürler. Ego sınırları
dediğimiz alanı korumak için her şeyi yaparlar. İnsanlar mahkum olduklarını
bilmezler bunun ego olduğunu bilmezler. Aradaki farkı asla anlamazlar. Başta
aklın kendi ötesinde bir şey olduğunu kabullenmek zordur. Bu kişinin ötesinde
bir şeydir. Daha değerlidir. Gerçeği yorumlamada kapasitesi daha fazladır. Ego
dini anlamda şeytan olarak kabul görür.
Ve tabi kimse egonun ne kadar zeki olduğunu anlamaz. Çünkü şeytanı
yarattığı için suçu başkasına atmayı seçerler. Bu hayali dış düşmanı yaratmada
çoğu zaman gerçek düşmanlar yaratırız. Bu ego içinde gerçek bir tehdittir. Ama aynı zamanda yaradılışında da vardır. Kafanızdaki
ses size ne söylerse söylesin dış düşman diye bir şey yoktur. Bu düşman algısı
Bize düşman olarak yansıyan egonun yansımasıdır. Bu açıdan bakarsak
yarattığımız yüzlerce dış düşmanı aslında kendimizin yarattığını görürüz. En
büyük düşman kendi algınız kendi cehaletiniz kendi egonuzdur.
V. MALİ MÜŞAVİRLİĞİN KIRILMA NOKTASI
Bakış açısı, eleştiri ve ego kavramları açıklamamızın temel nedeni aşağıdaki
yapacağımız tespitte. Bu kavramaları bildiğimizi ve tespitti yaparken rasyonel davrandığımızı ve kendi
öz eleştirimizi yapacak kadar cesur olduğumuzu belirtmek içindi...
Doksanlı yıllar meslek mensubu sayımızın ciddi artışlarının yaşandığı yıllardır.
Günün şartları ve koşulları gereği mesleğe
giriş yapan meslek mensuplarının çoğu lisans seviyesi eğitim düzeyi altında ve akademik kariyerleri olmayan kişilerden oluşmaktaydı. Hatta azımsanmayacak
kısmı bu mesleği daha önce hiç yapmamış
kişilerdi. İşte
doksanlı yıllar mali müşavirlik mesleğinin
kırılma noktasıdır. Bu kırılma sonrası, mali müşavirliğin son yirmi yıllık süreci
tamamen değişmiştir.
Kırılma noktasının temel nedenleri olarak, o
günün şartları, koşulları, geçiş dönemi ve eğitim düzeyi yeterli insan sayısının
azlığı olarak sıralana bilinir. Ancak bizim için esas olan kırılma noktasının
mesleğimize olan etkileridir. Ve günümüzde bile meslek hayatımızda yaşadığımız
birçok sorunun aslında bu etkiler sonucu ortaya çıktığıdır. Son yirmi yıllık süreç içerisinde mesleğimize ulusal
alanda ve uluslar arası arenada yön veren, kafiyeli meslek mensupları yetişmemiş. Mesleğimiz
muhasebe büroları ve vergi daireleri arasına sıkışmış kamuoyunu nezdinde gerek
anlaşılamamış gerekse hak ettiği saygıyı görememiştir. Yeni teoriler kavramlar
oluşturulmamış bunun yerine ithal edilmiştir. Neleri ithal etmişiz? Kavramları, teorileri, formülleri, beyinleri, hatta Bağımsız denetçiyi velhasıl muhasebe adına birçok
şeyi…
Peki bu süreç içerisinde, mesleğin
gelişimini sağlayacak ve mesleğe uluslar arası arenada yön verecek olan gençler
nerede? Bizim oluşturduğumuz, sınav
kuyruklarında, iş peşinde, aş peşinde, hak peşinde…
Peki ya adalet?
VI. SONUÇ
Kendimiz için, mesleğimiz
için, gençler için. Tek bir basit gerçeği keşfettiğinizde. Hayat çok daha geniş
olabilir. Ve etraftaki hayat dediğiniz her şeyin sizden daha zeki olmayan insanlar
tarafından yaratıldığıdır. Ve siz onu değiştirebilirsiniz. STEVE JOBS
Hoşça Kalın…
SMMM İsmail TEKBAŞ
KAYNAKÇA
2005 Yapımı Guy Ritchie Yönetmenliğini
yaptığı “Revolver” filmi.
Yorumlar
Yorum Gönder