DALAVERECİLER
Göğe
baktım yerli yerinde.
Haydutlar, dalavereciler yerli yerinde.
Vurguncular, hayınlar,
Haydutlar, dalavereciler yerli yerinde.
Vurguncular, hayınlar,
Vurdumduymazlar
da öyle…
İyi dedim, içim rahatladı,
Düzen bozulmamış…
İyi dedim, içim rahatladı,
Düzen bozulmamış…
Yazıma
bu dizeler ile başlamak istedim. Neden mi? Şahit olduğum her haksızlık ve
adaletsizlikte Turgut Uyar’ın bu dizeleri gelir aklıma. Yazmaya başladığım ve
biraz sonra detaylarını açıklayacağım kitapta da giriş cümlesi olarak özellikle
bu çok sevdiğim dizeleri seçtim. Bize
göre yaşadığınız haksızlık ve adaletsizlik karşısında iki tercihiz vardır; ya seyirci kalırsınız ya da haksızlığa ve
adaletsizliğe karşı mücadele edersiniz. İşte biz de mesleki alanda yaşadığımız adaletsizlik
karşısında mücadele etmeyi seçtik. Neden biliyor musunuz? Çünkü şuna
inanıyoruz; haksızlık yapma cesaretini gösterenler, haksızlığa uğrayanların haksızlık
karşısında sesiz kalmalarından ve korkularından beslenirler ve bu öyle bir noktaya
gelir ki; haksızlığı yapanlar belli bir süre sonra yapmış oldukları haksızlığın
doğruluğuna ve meşruluğuna inanmaya başlarlar. Biz de
mesleki alanda yaşadığımız bu haksızlığın unutulmaması, zihinlere kazılması ve
gelecekte bu mesleği yapacaklara bir ibret olması için hikâyemizi kitap haline
getirmeyi düşündük ve Türkiye’nin mali müşavirlik mesleği alanında yazılmış ilk
mesleki romanını yazmak için kolları sıvadık. Kitabımızın ismi “DALAVERECİLER.” Kitap; bir mali müşavirin mesleğe ilk adımı
olan ticaret lisesi sıralarından başlayıp, mali
müşavir adaylarının stajyerlik sırasında yaşadıkları sıkıntıları, mali müşavirlik
mesleğinin zorlukları ve uzun yıllardır oturdukları koltuklarda bu duruma
seyirci kalan yöneticilerin; koltuk hırslarını, iktidar mücadelelerini ve bu
yolda her şeyi mubah sayan düşünce tarzları hakkında gözlemlerini anlatmayı
amaçlamaktadır.
Aşağıda yazım süreci devam eden
Dalavereciler kitabının farklı bölümlerinden yapılan alıntıları sizin için
derledik;
“…Uzun
zaman sonra bir muhasebe bürosunda işe başlamıştım. Umutsuzluğa ramak kala bir
arkadaşımın yönlendirmesiyle bulmuştum bu işi. Ancak işe başlayalı 4 ay
olmasına rağmen sigortam halen yapılmamıştı. Maaşımı da bir türlü düzenli
olarak alamıyordum. Bürosunda çalıştığım mali müşavir durmadan mükelleflerden
tahsilat yapamadığını homurdanıyor, işlerinin kötüye gittiğini söylüyordu.
Hâlbuki arabasının aylık benzin faturası tutarı neredeyse büroda çalışanların
maaşının tamamına yakındı. Sigorta neyse
de paraya çok ihtiyacım var. Maaşımı bölük pörçük ve zamanında alamadığımdan
dolayı ihtiyaçlarımı bir türlü karşılayamıyordum. Bazen "bu durumu kendisiyle
açık açık konuşsam mı?" diye geçiriyordum içimden. Açık söylemek
gerekirse, bu gibi konuşmalara pek de alışık değildim. "Olumsuz bir tepki
verir mi?" diye düşünmeden edemiyordum. Aslında iyi bir insandı. Bize
fırsat buldukça üniversite yıllarında emek, eşitlik ve adalet adına vermiş
olduğu mücadelelerini anlatmakta, bu mücadele uğruna bazı arkadaşlarının
öldüğünü, bazılarının ise cezaevine girdiğini söylemekteydi. Şimdi ki
davranışlarını gördükçe bazen yalan söylediğini düşündüğümü ifade etmeliyim. Peki, söyledikleri doğru ise kendisini
değiştiren neydi?”
“…Yaşanan
o kadar haksızlık karşısında arkasını dönüp şöyle dedi: "Sizi Pis Dalavereciler"
“…Bugün
Mali Müşavir unvanıyla ilk iş günüm. Mali müşavir olmanın hazzı içerisinde şunu
tekrar anladım ki; çalıntı fikirler ile yola çıktığınızda en fazla bir adım
atabiliyorsunuz. Neden biliyor musunuz? Çünkü samimiyet, emek ve alın teri
eksik. Ya çalıntı koltuklar ve bu koltuklara oturmak için her yolu kendileri
için mubah sayıp, binbir türlü dalavereye başvuranlar. Ben hep bu insanların
vicdan ve ahlak terazilerinin bozulduğuna inanmışımdır ve eminim ki, bu uğurda
insanların emeği ve geleceği ile oynamanın laneti ölünceye dek peşlerini
bırakmayacaktı."
“…Ve
bu insanlar o kadar uzun zamandır o koltuklarda oturuyorlardı ki, inanır
mısınız? Artık vücutları oturdukları koltukların şeklini almıştı. Peki ya karakterleri?”
“…Mali
müşavir olduktan sonra meslek camiasının içerisine daha çok dahil olmuş ve Mali
Müşavirler odasına daha sık gidip gelmeye başlamıştım. Bu süreç içerisinde de
tabi mesleği yönetenleri daha iyi gözlemler hale geldim. Mesleği yönetenlerde
genel anlamıyla şöyle bir algı vardı; Yıllar boyunca kendilerini geliştirmeden,
araştırmadan ve okumadan o çivisi çıkmış koltuklarda oturdukça bilgelik
makamına yükseldiklerine inanıyorlardı. Değişim çağı olan 21. Yüzyılda bence bu
düşünce tarzı pas tutmuş bir aklın ürünüydü ve bu bakış açısına göre dünyanın
en bilge varlıkları DİNAZORLARDI.”
“…Siz,
karşınızdaki insan bazı şeyleri yanlış söylese de; yaşına olan saygınızdan
dolayı çok müdahale etmek ve düzeltmek istemezsiniz. Ancak insanoğlunun egosu
hep bundan beslenmiştir. Belli bir süre sonra o yanlışları o kadar
benimsemiştir ki artık size zorla kabul ettirmeye başlar ve bu öyle bir duruma
gelir ki; ben buna "ÖZGÜVEN
ZEHİRLENMESİ" diyorum. Ve özgüven zehirlenmesine tutulan efendiler
şunu belirtmek isterim ki; Sizinle bizim aramızdaki fark; siz oturduğunuz koltuklara politik
kurnazlıklarla gelir iken ki; size daha önce "Politik Kurnazlığın"
tanımını yapmıştım, biz ise kendi bilgimiz, emeklerimiz ve mücadelemiz
sonucunda geldik.”
“…Ve Türkiye'nin Muhasebecilik tarihine
tanıklık etmiş olan üstat şöyle dedi: "150 yıl yaşasa koltuğu bırakmayacak
insanlar var."
Yaşadıkları
haksızlık ve adaletsizlik karşısında dik duran mücadele insanlarına selam
olsun.
Makalenin
Sözü; “Bir Roma Özdeyişi Şöyle der : “Cennet yere inecek
olsa da adalet yerini bulmalı” (Fiat justica et ruat caelum!)
Hoşça Kalın
İsmail TEKBAŞ
Yorumlar
Yorum Gönder